reklam
İzmir https://www.booked.net/
+C

Yük.: +13°

Düş.: -1°

Pt, 11.02.2019
Ana Sayfa SELÇUK EFES HABERLERİ 28 ?ubat 2011, 00:25 1468 Görüntüleme

Şirinceli nin Kaymakama Mektubu

reklam
reklam

yaklaşık 10 yıldır Şirince de yaşayan bir vatandaşım. Son günlerde köyümüzle ilgili olarak turizmci Sevan Nişanyan ...

Sayın Kaymakamım,

 

yaklaşık 10 yıldır Şirince'de yaşayan bir vatandaşım. Son günlerde köyümüzle ilgili olarak turizmci Sevan Nişanyan çevresinde yaşanan olaylarla ilgili olarak benim gözümden gerçekleri aşağıda dile getirdim. Bir kulak verme imkanınız olursa çok sevinirim.

 

Ayrıca güncel yıkım olayının ertelenmesinin akabinde Sevan Nişanyan'ın durumla ilgili son yorumları da kendi kelimeleriyle aşağıdadır. Evler, kuleler, tapınaklar yapmaktaki geçmeyen hevesini satırlarında halen görebiliyoruz ve ceza almadığı takdirde Şirince'de daha neler yapacağı konusundaki korkumuz her zamanki kadar canlı...

 

Saygılarımla,

 

Candan Turhan

 

Şirinceli gözünden Nişanyan vakası hakkında gerçekler

 

Devir, şüphe devri. Herkes, her işin içinde bir bityeniği arıyor. Ben, gerçeği arıyorum.

 

Freud’un dediği gibi, bazen bir pipo sadece bir pipodur. Ve bir polisiye yazarının dediği gibi, katil her zaman uşaktır. Özetle: Sevan Nişanyan suçludur.

 

Sayın medya! Bityeniğiarayankolaycıgillerden medya mensuplarımız! Araştırmacı gazeteciliğinizi, önünüze uzatılan propaganda lokmasını kendi çığlıklarınızı da katarak çığırmanın bir adım ötesine götürebilir misiniz? Örneğin, aman Tanrım, olabilir mi, birkaç soru sorsanız?! İşi kolaylaştıralım, soruları da kopya verelim bari. Buyrunuz, Sevan Nişanyan’a gazetecilerin sorabileceği sorular:

 

(1) Şirince’de kanuna aykırı kaç adet inşaat yaptınız?

(2) Şirince imar kanunu dediğiniz gibi çıkmış olsaydı bu binalarınızdan kaçı kanuna uygun olacaktı?

(3) Yıkım kararlarını uygulama girişiminin sebebi, sizin bu konuda devlete çıkış, meydan okuma ve hakaretleriniz olabilir mi?

(4) Bu yıkım gerçekleşirse bir daha kaçak inşaat yapar mısınız? Peki geri adım atılır ve yıkım kararları unutulursa bir daha kaçak inşaat yapar mısınız?

 

Haydi, sorsanıza!

 

Önce, çabuk sıkılanlar için, kısa versiyonunu verelim:

 

Sevan Nişanyan Şirince’de kanuna aykırı kaç adet inşaat yapmış?

 

Bağ Evleri (yaklaşık 6 ünite), havuz kompleksi, Bağ Evleri müştemilatı, 2 münferit iki katlı bina, su sarnıcı, 12 metre yüksekliğinde Hodri Meydan Kulesi, 2.5 katlı Nişanyan Otel binası, otel bahçesinde hamam, Cumbalı Ev, Kerevetli Ev, Hamamlı Ev, Matematik Köyü kompleksi (3 adet münferit iki katlı ev, kafeterya, hamam ve teraslar dışında en az 10 adet bina). Buyrun siz sayın.

 

Sevan Nişanyan’ın suçladığı Şirince imar kanunu eğer zamanında çıksaymış, ya da bugün çıksa ve yürürlüğe girse bu binalardan kaçının izinli olma ihtimali vardı?

 

Yalnızca tadilat yaptığı üç evin, yani Cumbalı Ev, Kerevetli Ev ve Hamamlı Ev’in. Öteki binaların tamamı, sıfırdan inşa ettiği ve hiçbir koşulda izinli olamayacak binalar. Duyuyor musunuz? Okuyabiliyor musunuz? Aritmetik var mı aritmetik? İmar Kanunu çıkmış olsa DAHİ Sevan Nişanyan 20-25 adet binayı izinsiz yapmış olacaktı. Onun olayı bu! Çünkü o çok zevkli ve çok becerikli ve her şeyi çok iyi bilen bir kişi, o yüzden o istediği şeyi istediği yere inşa etme hakkına sahip olmalıydı... Bizse onun kıymetini bilemeyen sefil fareler... Neyse.

 

Şimdiden sıkılanlara bu yazıdan çıkış yolunu göstermeden evvel şunu da ekleyeyim: Ben sade bir vatandaşım. Sevan Nişanyan’ın yaptığı tüm inşaatlara maalesef yüz yüze bakarak yaşamımı sürdürüyorum. Su katılmamış gerçekleri herkesle paylaşmak istememde, köyün geleceğinden başka bir düşüncem veya kaygım yok. Hesap, kitap, gizli gündem, ajanlık vb yok. Sadece doğal güzellikler içinde sakin bir hayat yaşamaya çalışırken bir aklıevvelin, sürekli kendine yontan bir nalıncının laf cambazlığı ve mağdur rolleriyle aklı başında olduğunu varsaydığımız sürüyle insanı kandırmasını sindiremeyen biri.

 

Şimdi, sıkılanlar lütfen son paragrafa atlasınlar. Sonsuz cüretkarlığın, pervasızlığın, kabadayılığın ve “benyaptımoldu”culuğun detaylarını öğrenmek isteyenler okumaya devam etsinler.

 

Konunun ilk tutulacak noktası, kısaca anlattığım gibi, İmar Kanunu’nun çıkıp çıkmamasının Sevan Nişanyan’ın “mağduriyeti” ile alakalı olmadığıdır. Bu koparılan vaveylada ikinci son derece sarih (hadi nezaket gösterip başka kelimeler kullanmayayım!) HATA da şurdadır: Şirince’de –ben dahil- hemen herkesin kaçak denebilecek bir yapısı vardır. Bunlara, Türkiye çapında binlerce yapı gibi, bir nevi tolerans gösterilir. Hiçbirinin sahibi, her an tepemize yıkacaklar korkusuyla yaşamaz. Bugün Sevan Nişanyan’ın kaçak olup hakkında kesinleşmiş yıkım kararı olan 20’ye yakın binasından üçüne yıkım kararının fiilen uygulanması girişiminin sebebi, sadece ve sadece kendisinin son bir yıl içinde iyice dellenip defaten devlete meydan okuması, hakaret etmesi, kendini devletin ve yasaların üzerinde ilân etmesidir.

 

Son olarak bu sözel kabadayılıklarla hızını alamamış, köyün tepesine, herkesle ve her şeyle alay eder şekilde, 12 metre yükseklikte bir taş kule dikmiş, adını Hodri Meydan Kulesi koymuş, üzerine salyangozlu “Nişanyan bayrağı”nı çekmiş, bir de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihini atarak “Zalimin aczini görmek ve göstermek için inşa edildi. 29 Ekim 2010 yazdırmıştır. Anlayana!

 

İşte bugün Sevan Nişanyan’la “uğraşılmasının” yegane sebebi budur.

 

Belki onlarca yıldır ellerinde yıkım kararı olan, ama evlerinin başlarına yıkılması korkusu yaşamayan normal Şirince vatandaşları ise Sevan Nişanyan’ın propagandasındaki gibi çıkmayan İmar Kanunu’na değil, sürekli ortalığı karıştıran Sevan Nişanyan’a lanet okumaktadır. Evet köyün İmar Kanunu çıksa iyi olacak elbette, köylü de bunu ister tabii ama koruma altında, 1. derece kentsel sit ve 3. derece doğal sit alanı olan bir köyde çıkacak olan İmar Kanunu zaten tabiatı gereği, yeni inşaatlarla gelişmek, yayılmak, yenilenmek vb isteyen hiç kimseyi mutlu edecek bir şey değildir, bu konuda da gerçekçi olmak gerekir.

 

Koruma altında bir köyde yaşamak kolay değildir; hiçbir zaman, hiçbir ülkede. Kimse Şirince’nin sit alanı olması neticesindeki zorlukları, bu tanımın burda yaşamaya ve iş yapmaya engeller oluşturduğunu yadsıyamaz. Öte yandan, bu köy bugün koruma altında olduğu için bir turizm cazibe merkezidir. Bu koruma Sevan Nişanyan’ın uygun gördüğü gibi kaldırılacak olsa turizm balonu kısa zamanda sönüp gider ve turizm yatırımları yapmak için yasaların kaldırılıp total serbesti sağlanmasına taraftar olanlar çırpınarak fakr-ü zaruret içinde ölürler.

 

İşte sonuç paragrafı: Olay, “Şirince’nin en güzel evlerinin yıkılması” meselesi değildir. Olay, Şirince’nin geleceğidir. Bu yıkım yapılmazsa, bundan sonra Şirince’ye ne kuleler, ne tatil köyleri, ne sıra sıra binalar dikileceğidir. Neler neler yapılıp, “Aa ama çok güzel, herkes çok beğeniyor amcası!” diye savunulacağıdır. Sırf bir vatandaş kendi zevkini çok güzel, devletinkini banal buldu diye hem tuttuğunu dikecek, hem devlete hakaret edip, kafa tutup, meydan okuyacak, buna göz yummaktır. “Kapıma kadar dozerleri getirip yine de yıkamadılar işte, rezil olduklarıyla kaldılar!” diye gevrek kahkahalar atılmasına davetiye çıkartmaktır. “Cesaret edemediler işte, alçakları tükürüklerimizle boğduk!” diye nanik yapılmasını kabul etmektir. Bundan sonra herkesin, ayol nasılsa hiçbir şey yapamıyorlar diyerek Şirince’de canının çektiğini yapma ve yıkma cüretini gösterebilecek olmasıdır. Olay Sevan Nişanyan’ın Ermeni, zenci, AIDS’li veya transseksüel olması değil, kendi çıkarları ve zevkleri doğrultusunda köylüyü manipüle eden, halkı, okuru, TV izleyicisini laf ebeliğiyle kandıran, devleti aşağılayan, doymak bilmez bir megaloman olmasıdır.

 

Bu yazı eline geçip de hâlâ Sevan Nişanyan’ın bu olayda mağdur bir kahraman olduğunu düşünen varsa –bu da benim cüretkarlığım- ben de şu anda kendilerini hükmen ve gıyaben cahil ve aptal ilan ediyorum. “Kahraman”larına layık buldukları kadar bir hoşgörüyü herhalde bana da gösteriverirler artık...

 

 

 

Sevan Nişanyan’ın son sözleri:

 

Mücadele güzel şey. Barış daha karmaşık. Hikâyesini anlatmak kolay değil. Üç günden beri bir türlü toparlayamadım.

 

Öncelikle kaymakam ve vali beylerle barışmamızı tavsiye ettiler. Cuma günü Ali Nesin’le kaymakamı, dün valiyi makamlarında ziyaret ettik. Herkes çok olgun davrandı. Gözle görülür bir rahatlama oldu. Hatta kaymakam beyle o kadar kaynaştık ki dün valilikte tekrar karşılaşınca eski bir dostu görmüş gibi sevindik.

 

Kuvvetle ihsas ettiler ki biz bir şeyleri yıkmadan çözüm zordur. Anlaşılan Hodri Meydan Kulesi fena kızdırmış; onun kavgası kolay bitmeyecek. “Hodri Meydan Kulesi 12 yıllık mücadelemizin simgesi ve zafer tacıdır,” dedim. “Ayrıca Şirince'nin en güzel yapısıdır. Dokunulması sözkonusu olamaz. Ancak onun doğurduğu duyarlıkları bir biçimde yumuşatmak veya telafi etmek mümkünse elimden geleni yaparım.” Kültür Bakanlığına mı hibe etsek? Adını mı değiştirsek? Bilmiyorum.

 

Endişe etmeyin. Şirince’yi savunmak için canla başla seferber olan insanlara karşı minnet borcum, yıkımı kerhen önledik şimdi taviz ver diyenlere olan borcumdan büyüktür. Onları hayal kırıklığına uğratmayacağım.

 

Mevzuat çerçevesinde olabilecek makul çözüm belli. Zaten ölü doğmuş olan imar planı düzeltilecek, köyde varolan tüm yapılar plana işlenecek. Hepsi ruhsatlandırılacak. İsterlerse onbeş günde olur biter. Hatta onlarca yıllık hapis cezasının bir kısmı da düşer. Bu kadar basit aslında.

 

Ama sonrası kolay değil. 27 yıldır köyü ölüme mahkûm eden bürokratik kafanın değişeceğine dair en ufak bir umudum yok. İmar yetkisinin tamamını olmasa bile bir bölümünü Köy Konseyine aktarın, siz de rahat edin biz de edelim dedik. Anında mevzuat duvarı örüldü önümüze. Henüz orada bir çıkış yolu görünmüyor.

 

Oysa şu kavgadan bir güzellik çıkarmanın tek yolu bu. Bürokratik tıkanma yerine, yerel inisiyatif öneriyoruz. Katılımcı ve demokratik bir yerel yapı kurulsa, bütün memleket için bir umut ışığı olmaz mı? Diyarbakır’dan Edirne’ye kadar hepimizin temel mücadelesi bu değil mi?

 

Başarabilirsek belki “Şirince yıkılmasın” yerine “Şirinceler çoğalsın” diyeceğiz yarın öbür gün.

 

...

Daha bir müddet buradaki beyliğim devam eder elbette. Ama beni cezbeden şey otel işletmek değil ki. Ev yapmak, köy kurmak, kule dikmek, taş oymak, tapınak tasarlamak, öyle şeyler. Onları yapabilmek için de para, güç ve personel lazım, mecburen bir hengâmenin içine düşüyorsun. Ama onları yapamayacaksam, “Sevan Efendi seni affettik ama bundan böyle memur zümresinin sözünden dışarı çıkmayacaksın, uslanacaksın, onların istediği gibi yapacaksın” diyeceklerse parayla pulla işim ne? Oturur kitap yazarım, yahut piyano çalmayı öğrenirim. Nerede olsa olur. Selçuk cezaevinin nesi eksik?

 

efesinefesi olarak aynen yayınlıyoruz ... 

 

Bu haber 1468 defa okunmuştur.

reklam
reklam

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

reklam
reklam
reklam
Medyaled izmir web tasarım